Prof. Dr. Rana Karabudak: MS, Akıl Ya Da Ruh Hastalığı Değildir

MS (Multiple skleroz) hastalığı, hem dünyada hem de Türkiye’de önemli bir sağlık sorunu olarak kabul ediliyor. Türkiye’de 35 bin kadar genç insanın etkilendiği hastalık hakkında internet üzerinde fazlasıyla bilgi kirliliği bulunuyor. Bu noktadan hareketle yola çıkan Hacettepe Üniversitesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Karabudak, MS hakkındaki gerçekleri açıklıyor.

İnternet üzerindeki bilgi kirliliğini önlemek için hastaların, hekimlerinden, yani ilk elden bilgi almasını önerdiklerini belirten Prof. Dr. Karabudak, “MS (Multiple skleroz) akıl hastalığı ya da ruhsal bir hastalık değildir. Mutlaka ilerleyici olacak ya da özürlülükle telaffuz edilecek bir hastalık da değildir” dedi. Prof. Dr. Karabudak’a göre, MS hastalığının erken dönemde yakalanması ve tanı konularak tedavinin başlanması, hastalıkla mücadelede büyük önem taşıyor.

MS HASTALIĞINDA TÜRKİYE ORTA RİSK BÖLGESİNDE

MS hastalığının genç insanları ve kadınları daha fazla etkilediğine değinen Prof. Dr. Karabudak, “Toplum olarak biz daha beyaz ırk toplumuyuz ve orta risk bölgesindeyiz. Bu hastalık da daha çok beyaz ırkı ilgilendiriyor. Asya toplumlarında ya da Afrika’da daha az görülüyor. Ülkemizde özellikle 20 ila 40 yaş arasındaki gençleri etkilediğini biliyoruz ve 35 ila 40 bin hastadan söz ediyoruz” bilgisini verdi.
Teknolojinin desteğiyle gelişen tanı yöntemlerinin hastalığı erken dönemde yakalama şansını artırdığını belirten Prof. Dr. Karabudak, engellilik riski taşıdığı için hem rehabilitasyon hem belirtilere yönelik tedaviler ile koruyucu tedavilerin tamamlanmasının önemine değindi.

ABD, Kanada ve Kuzey Avrupa ülkeleri gibi yüksek risk bölgelerinde hastalık daha yaygın olarak görülüyor. Tüm dünyada 2.5 milyon, bazı kayıtlarda ise 3 milyona yakın MS hastası olduğu tahmin ediliyor. Prof. Dr. Karabudak’a göre, bu hastaların da genç insanlar olduğu düşünüldüğünde, bütün toplumlar için önemli bir sağlık sorunu ile karşı karşıyayız.

“MS HASTALIĞININ KORUYUCU İLAÇ TEDAVİLERİ VAR”

MS hastalığı için koruyucu tedaviler olduğunu dile getiren Prof. Dr. Karabudak şu bilgileri veriyor:
“Hastalığın ilk basamak tedavileri, enjeksiyon tedavileri, gün aşırı uygulanılabilen ilaç tedavilerinin yanı sıra her gün uygulanabilen ilaç tedavileri var. Haftada 3 uygulanan ya da haftada 1 uygulanan değişik seride ilaçlar var. Bu ilaçların etkileri atak sıklığını azaltmak ve uzun vadede engelliliği erteleme yönündedir. Ama sık atak geçirmeyen iyi grupları da yakın takip ederek rehabilitasyonla çok iyi sonuçlar elde etmek mümkün.”

“GÜNÜMÜZDE MS İLE ENGELLİ OLUNACAĞI AKLA GELMEMELİ”

Yaşadığımız koşullarda MS hastalığı dendiğinde engelli olmaya doğru gidildiğinin akla gelmemesi gerektiğine değinen Prof. Dr. Karabudak, “Tedavi imkânları çok gelişiyor. Daha önceleri 3 ila 4 ilaçla sınırlıyken, artık günümüzde, özellikle son 10 yılda, arka arkaya geliştirilen tedaviler sayesinde seçenekler çokça arttı” dedi.

Uzun yıllardır kullanılan ilaçlara bazı hasta gruplarının cevap vermediğini dile getiren Prof. Dr. Karabudak, tedavi sürecini şu şekilde aktardı:

“Birinci basamak denilen ilaçlara cevap vermeyen dirençli hastalarda, daha etkin ikinci basamak tedavileri de kullanabiliyoruz. Beyin ve bağışıklık sistemiyle uğraşıldığı için iyi takip edilmesi, iyi yönetilmesi gereken süreçler yaşanıyor. O nedenle de bu konuda daha uzman olan kişilerden muhakkak ikinci görüş alınması bu tedavilerin başlatılması ve yönetilmesi konusunda önem taşıyor.”

“MS İLAÇLARI KEMOTERAPİ GİBİ DEĞİLDİR”

MS ilaçlarının uzun vadede bağışıklık sistemini düzenleyici olduğu bilgisini veren Prof. Dr. Karabudak, bu ilaçların kemoterapi gibi olmadığının altını çizdi. Bazı hastaların MS ilaçlarından çekindiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Karabudak, “İlaçlar, bağışıklık sisteminin kendi kendine yönelik saldırısını daha da düzenlemeye, terbiye etmeye yöneliktir. Yani hiper aktif bir çocuğu terbiye etmek gibi düşünülebilir. Takip edilemeyecek, ciddi yan etkileri yoktur” dedi.

Prof. Dr. Karabudak’a göre MS hastalığı uzun soluklu bir hastalık ve hekimlerin de uzun soluklu takibi gereklidir. Özellikle hastayı birebir sahiplenmek, uzun vadede bir hastalığın değişik aşamalarını kaçırmamak ve hastaya anında yardımcı olmak açısından hastayı iyi tanımak ve iyi takip etmek çok büyük önem taşıyor.