Si̇ndi̇rim Kanalı Hi̇stoloji̇si̇

SİNDİRİM KANALI

Sindirim sistemi, sindirim kanalı (ağız boşluğu, özofagus, mide, ince ve kalın bağırsaklar, rektum ve anüs) ve buna bağlı bezlerden (tükürük bezleri, karaciğer ve pankreas) oluşur. Sindirim sisteminin görevi, alınan besinlerden vücudun büyüme ve enerji ihtiyacı için gerekli olan molekülleri sağlamaktır.

Sindirim olarak adlandırılan bu karmaşık olaydaki ilk aşama ağızda başlar. Yiyecekler tükürük ile ıslatılır ve dişler aracılığıyla öğütülerek küçük parçalar haline getirilir; tükürük bu aşamada karbonhidratların sindirimini de başlatır. Sindirim midede ve ardından yiyeceklerin ana bileşenlerine (aminoasitler, monosakkaritler, serbest yağ asitleri, monogliseridler, v.b.) ayrıştırılarak emiciliği ince bağırsaklarda devam eder. Kalın bağırsakta suyun emilmesiyle sindirilmeyen artıklar yarı katı hale getirilir.

SİNDİRİM KANALININ YAPISI

Gastrointestinal kanalın tamamı birbiriyle aynı bir takım yapısal özellik taşır. Ortasında değişen çaplarda bir lümen bulunur… Bu lümen dört ana tabakadan oluşan bir duvarla çevrilidir; içten dışa doğru sırasıyla mukoza, submukoza, rauskularis ve seroza. Mukoza; epitel örtüsü, lamina propria ve muskularis mukozadan oluşmuştur. Lamina propria, kan ve lenf damarları ile düz kas hücreleri yönünden oldukça fazla sayıda olan gevşek bağ dokularına verilen addır . Ayrıca bazen bezler ve lenfoid doku içerir. Mukoza genellikle müköz membran olarak isimlendilirir. Mukozal sinir pleksusu barındıran tıkız bağ dokularına verilen isimdir. Aynı zamanda bezler ve lenfoid doku da içerebilir.

Muskularis sarmal şekilde düzenlenme gösteren kas hücrelerinin yönüne göre belirlenmiş iki tabakadan meydana gelmiştir. Lümene yalcın iç tabakada kasların yönü genellikle dairesel, dış tabakada ise çoğunlukla uzanımadır. Bu kas kısımlarının arasında miyenterik (ya da Auerbach) sinir ağı ile bağ dokusu içinde kan ve lenf damarları bulunmaktadır.

Seroza, kalın olmayan ve gevşek şekilde oluşmuş bağ dokusu tabakasıdır. Kan ve lenf damarları ile yağ dokusu bakımından oldukça zengindir. Tek katlı yassı epitel (mezotelyum) ile örtülüdür. Karın boşluğunda seroza, mezenterler (her iki tarafı da mezotelyum ile kaplı ince zarlar) ve periton (karın duvarını döşeyen seröz membran) ile devamlılık gösterir. Sindirim sisteminde görevi olan organların vücudun geride kalan organ ve ya yapılara bağlandığı kısımlarda serozanın yerine kalın bir bir şekilde oluşmuş adventisya katmanı adı verilen bir katman vardır. Sindirim kanalını döşeyen epitelin başlıca görevleri; kanal içeriği ile vücut dokuları arasında seçici geçirgen bir bariyer oluşturmak, yiyeceklerin sindirimi ve taşınmasını kolaylaştırmak, sindirilmiş maddelerin emilimini sağlamak ve sindirim sisteminin çalışmasını etkileyen hormonları üretmektir. Burada ki hücreler kayganlaştırıcı ve koruyucu görev yapan mukus salgısı üretirler.
Lamina propria ve submukoza tabakasında bulunan çok sayıdaki lenf nodülleri epitelle birlikte organizmayı bakteriyel invazyondan korur. Bu immünolojik destek gereksinimi ağız boşluğu, özofagus ve anal kanal hariç tüm sindirim kanalının tek katlı, ince ve zedelenebilir nitelikte bir epitelle döşeli olmasından kaynaklanmaktadır. Epitelin hemen altında bulunan lamina propria, bazıları aktif olarak antikor üreten lenfoid hücreler ve makrofajlardan zengindir. Bu antikorlar başlıca immünglobulin A (IgA)’dır; bunlar bağırsak epitel hücreleri tarafından üretilen bir salgılayıcı proteine bağlanırlar ve bağırsak lümenine salgılanırlar. Oluşan bu kompleks viral ve bakteriyel yayılımına karşı koruyucu bir işlev sağlar.Solunum yolları, sindirim kanalı ve idrar yollarında bulunan IgA proteolitik enzimlere dirençlidir. Bu sayede lümen içinde proteazlardan etkilenmeden kalabilir.

Muskularis mukoza, sindirim kanalının diğer hareketlerinden bağımsız olarak mukozanın hareketini sağlar ve böylece yiyeceklerle olan temasını artırır. Muskularisin kontraksiyonları sinir pleksusları tarafından yönetilir, böylece sindirim kanalındaki yiyecekler karıştırılır ve ileriye doğru itilir. Bu pleksuslar minik parasempatik gangliyonları meydana getiren sinir hücresi gruplarından (multipolar viseral nöronlar) oluşmuştur. Otonom sinir sisteminin pre ve postgangliyonik liflerinin oluşturduğu zengin bir ağ ile bu gangliyonlardaki bazı viseral duysal lifler kendi aralarında iletişim sağlarlar. Bu gangliyonların sayısı sindirim kanalı boyunca değişkenlik gösterir ve motilitenin fazla olduğu bölgelerde gangliyonların sayısı da artar.

Klinik Bilgi

Hirchsprung hastalığı (konjenital megakolon) ya da Chagas hastalığı (Trypanasoma cruzi infeksiyonu) gibi bazı hastalıklarda, sindirim kanalı pleksusları ciddi olarak zarar görür ve bunların nöronlarının çoğu harabiyete uğrar. Bu durum, sindirim kanalı hareketliliği bozukluklarıyla neticelenir ve bazı bölgelerde sık genişlemeler görülür. Sindirim kanalı otonom sinir sisteminden aşırı derecede fazla sinir alır. Bu durum psikosomatik tıpta önemli bir olgu olan duysal bozuklukların sindirim sistemi üzerindeki etkilerine anatomik bir açıklama getirmektedir.

AĞIZ BOŞLUĞU

Ağız boşluğu çok katlı yassı epitelle örtülüdür. Bu epitel konumlandığı kesime göre keratinleşmiş veya keratinleşmemiş olabilmektedir. Keratin tabakası çiğneme esnasında ağız mukozasının zarara uğramasını engeller; çoğunlukla diş eti ve sert damakta bulunmaktadır. Bu bölümlerdeki lamina propria birkaç papilkıya sahiptir ve doğrudan kemik dokusu üzerinde yerleşmiştir. Yumuşak damak, dudaklar, yanak içleri ve ağız tavanı ise keratinleşmemiş yassı epitel ile örtülüdür. Lamina propria derinin dermis tabakasında bulunan dermis tabakasını andıran papillalara sahiptir ve küçük tükürük bezleri içeren submukoza ile devam eder. Dudaklarda keratinleşmemiş ağız epitelinden derinin keratinleşmiş epiteline geçiş izlenebilir. Yumuşak damakta içte iskelet kası ve submukozada birden fazla müköz bez ve lenf nodülleri vardır.

Dil

Dil, yapısı bulunduğu bölgelere göre farklılaşan müköz membranla örtülü çizgili kas kitlesidir. Kas lifleri birbirleriyle kesişen 3 düzlem boyunca çoğunlukla bağ dokusuyla birbirinden ayrılan demetler halinde toplanmışlardır. Lamina proprianın bağ dokusu kas demetleri arasına uzanması nedeniyle, müköz membran kas dokusuna güçlü bir şekilde yapışmıştır. Müköz membran dilin alt kısmı üzerinde düzdür. Dilin üst yüzeyi düzensizdir ve ön bölüme doğru papilla ismiyle adlandırılan birden çok sayıda küçük çıkıntılarla kaplıdır.

İPLİKSİ (FİLİFORM) PAPİLLALAR

İpliksi papillalar uzun, koni biçiminde yapılardır .sayıları çok fazladır ve dilin bütün yüzeyi üzerine yayılmışlardır. Epiteli tat goncaları içermez ve keratinleşmiştir.

Mantarsi (FungIform) PAPİLLALAR

Mantarsı papillalar dar sapları ve yukarıda düzgün yüzeyli genişlemiş bölümleri ile mantara benzerler. Bu papillalar üst yüzeylerinde tat goncaları içerir ve filiform papillalar arasına düzensiz olarak serpiştirilmiştir.

YAPRAKSI (FOLİAT) PAPİLLALAR

Yapraksı papillalar insanlarda az gelişmiş yapılardır. Dilin üst yan yüzeyinde ikiden fazla sayıda paralel kabartılar ve oluklar meydana getirirler ve çok sayıda tat goncası içerirler.

SIRKUMVALLAT PAPİLLALAR

Sirkumvallat papillalar büyük, dairesel yapıya sahip papillalardır ve yassılaşmış yüzeyleri diğer papillaların üzerine doğru uzanmaktadır. Sayıları 7-12 arasında arasında değişen bu papillalar dilin arka kısmına konumlanmış V bölgesinde olarak adlandırılan bölgede bulunur. Birden çok sayıda seröz von Ebner bezleri salgılarını her bir papillanın çevresini kaplayan derin oluklar içine boşaltır. Bu hendek biçimindeki düzenlenme, papillanın kenarları boyunca yer alan çok sayıdaki tat goncaları üzerinde sürekli sıvı akımı sağlar. Bu bezler aynı zamanda, tat goncaları üzerinde işlevlerini engelleyecek nitelikte bir hidrofobik tabakanın oluşmasını önleyen lipaz enzimi salgılar. Bu salgı akımı tat goncalarının çevresinden yiyecek partiküllerinin uzaklaştırılmasında önemlidir, böylece yeni tat uyarımları alınıp işlenebilir. Bu yerel işlevin yanı sıra lingual lipaz midede de etki göstererek diyetle alınan trigliseridlerin %30’unu sindirebilir. Ağız boşluğunun epiteli boyunca saçılmış başka küçük müköz bezler de vardır. Bunlar da sirkumvallat papilladaki seröz bezler gibi iş görerek yumuşak damak ve dilin ön bölümü gibi ağız boşluğunun diğer kısımlarındaki tat goncalarını, tat uyarımına karşı yanıt oluşturması için hazırlar.

İnsanlarda en aşağı 4 farklı niteliğe sahip tat alma noktası mevcuttur: tuzlu, ekşi, tatlı ve acı. Bu tat noktalarının tamamı, dilin tat tomurcuklarını barındıran bütün kısımlarınca algılanabilir. Tat tomurcukları, tatlarla ilgili uyarıcıları algılayabilen tat hücrelerini barındıran soğan şeklini andıran benzersiz yapılardır. Bu gruplar hepsinde ayrı ayrı yaklaşık 50-100 hücre barındırır. Bu hücrelerin büyük çoğunluğu gerçek tat hücreleridir, diğer hücreler tat deliği içindeki mikrovilusları kaplayan şekilsiz madde salgılayarak destek işlevi görmektedirler. Farklılaşmamış bazal hücreler tüm hücre tiplerinin yenilenmesinden sorumludur. Tükürük sıvısı içinde çözünmüş tat uyarıcılar delik yoluyla tat hücrelerine ulaşarak hücrelerin yüzeyindeki tat reseptörleri (tatlı ve acı tat uyarıları) ya da iyon kanalları (tuzlu ve ekşi tat uyarıları) ile etkileşime girerler. Bunun sonucunda tat hücreleri kutuplaşması kaybolur, nörotransmiterler salınır ve tat hücrelerine bağlanmış afferent sinir Hileli uyarılır. Bu bilgi merkez tat alıcı nöronlar tarafından işlenecektir. Her tat uyarımının geniş bir nöron topluluğu boyunca kendine özgü bir canlılık örneği gösterdiğine inanılmaktadır. Bu durum tat ayrımsanmasına da bir açıklama getirmektedir. Son zamanlarda tanımlanan acı tat reseptörleri 40-80 üyesi olan bir reseptör ailesi içinde yer alır. Yakın gelecekte başka tat reseptör ailelerinin de tanımlanacağına mutlak gözüyle bakılmaktadır.

Yutak (Farinks)

Yutak, ağız boşluğu ile solunum ve sindirim sistemleri arasında adeta bir geçiş alanı olarak görev yapar. Burun bölgesi ile gırtlak arasında bir geçit oluşturur. Farinks, özofagus ile devam eden bölümde çok katlı yassı keratinleşmemiş epitelle döşelidir. Burun boşluğuna yalcın bölümlerini silyalı, yalancı çok katlı, goblet hücreli prizmatik epitel örter. Farinkste tonsiller de bulunur. Farinks mukozasının tıkız bağ dokusundan oluşan lamina propriasında çok sayıda küçük müköz bezler yer alır. Farinksin uzamına ve büzücü kasları bu tabakanın dış tarafında yerleşmiştir.

Dişler ve Dişlere Bağlı Yapılar

Erişkin bir insanda, maksilier ve mandibuler kemiklerdeki iki taraf simetrik kavis içine yerleşmiş 32 sürekli diş bulunur. Bunlar her kadranda 8 tanedir: 2 kesici, 1 köpek, 2 ön öğütücü ve 3 sürekli azı dişi. Yirmi sürekli dişin öncesinde süt dişi bulunur. Sürekli azı dişlerin ise süt dişi yoktur. Çıkan tüm dişler, diş etinden yukarıya doğru bir taç(kuron) ve diş etinin altı kısmında tek veya birden fazla kökten oluşmuştur. Kökler, her diş için bir tane bulunan ve alveol adı verilen kemiksi cepler içinde dişin tutunmasına yardımcı olur. Dentin, pulpa kavitesi olarak bilinen, yumuşak bağ dokusuyla dolu bir boşluğu çevreler. Pulpa kavitesinde bir koroner bölüm (koroner kamara) ve bir kök bölümü (kök kanalı) bulunur. Kök kanalı kökün ucuna kadar uzanır; uçta apikal foramen adı verilen bir delik bulunur ve pulpa kavitesi içindeki kan damarları, lenfatikler ve sinirlerin giriş-çıkışını sağlar.

Dentin

Dentin, daha çok kalsiyum tuzu içermesinden dolayı kemikten biraz daha sert bir kalsifiye dokudur. Başlıca tip I kolajen fibriller, glikozaminoglikanlar, fosfoproteinler, fosfolipitler ve hidroksiapatit kristalleri biçimindeki kalsiyum tuzlarından meydana gelmiştir. Dentinin organik zemin maddesi (matriksi) odontoblastlar aracılığıyla salgılanır; bu hücreler dişin iç yüzeyini kaplayan pulpa adı verilen hücreleridir. Odontoblast ince uzun, kutuplu bir hücredir ve sadece elentine bakan yüzeyde organik matriksi oluşturur. Bu hücreler uç sitoplazmalarında bulunan salgı grandileri ve bazal nükleuslarıyla kutuplaşmış protein salgılayan hücre yapısındadır. Odontoblastlar ince uzun, dallanmış sitoplazmik uzantıları olan yapılardır. Dentin genişliği boyunca dik olarak uzanan bu uzantılara odontoblast uzantılar (Tomes lifleri) adı verilir. Bu uzantılar dentin kalınlaştıkça giderek uzar, dentin kanalları adını alan ve dentin-mine birleşme yerinin yalcınlarında aşırı derecede dallanan küçük kanallar içinde uzanır. Odontoblast uzantıları hücre gövdesi yakınında yer alan 3-4 //m çapındadır, ancak mine veya sement yakınlarında distal uca doğru giderek incelen bir yapı sergilerler.

Odontoblastlar aracılığıyla salgılanan matriks başta mineralize olmamıştır ve predentin ismini alır… Gelişmekte olan dentinin mineralizasyonıı, odontoblastlar tarafından üretilen zarla sarılmış veziküllerin (matriks vezikülleri) görünmesiyle birlikte başlar. Veziküller yüksek kalsiyum ve fosfor içeriği sayesinde ince hidroksiapatit kristallerinin oluşmasını kolaylaştırır. Bu kristaller büyür ve çevredeki kolajen lifçikler üzerine mineral birikimi için çekirdek bölgeler oluşturur. Dentin sıcak, soğuk, travma ve asidik pH gibi bazı uyarılara karşı duyarlıdır; bu uyarıların hepsi ağrı oluşturur. Pulpanın sinir desteği oldukça fazla olmasına karşın, elentinde bulunan birkaç miyelinsiz sinir lifi ilerleyerek iç bölümlerine (pulpa bölümü) uzanır. Hidrodinamik teoriye göre, çeşitli uyarılar elentin kanalları içindeki sıvıların hareketine yol açarak odontoblast uzantılarının yakınındaki sinir liflerini uyarmaktadır.

Klinik Bilgi

Dentin, odontoblastların harabiyetinden sonra da uzun bir süre mineralize bir doku olarak kaldığı için kemikten farklı bir yapı olarak değerlendirilir. Bu sebepten ötürü pulpa ve odontoblastlar bulaşıcılarla hasara uğrasalar bile dişler kalabilir (kanal tedavisi). Erişkinde, kullanımdan dolayı ya da diş çürüğü nedeniyle erozyona uğrayan minenin yıkımı odontoblastlarda dentin bileşenlerinin yeniden sentezlenme sağlayan bir yeni işlev başlatır.

Mine

Mine, insan vücudunun en sert dokusudur. Yaklaşık % 96’sı mineral, %1’e varan bir bölümü organik madde ve geri kalanı sudur. Diğer mineralize dokularda olduğu gibi minede de inorganik materyalin çoğunluğunu hidroksiapatit kristalleri oluşturur. Mine sentezi sırasında ortamda stronsiyum, magnezyum, kurşun ve florür gibi diğer iyonların bulunması durumunda, bu iyonlar da kristallerin yapısına katılır ya da içine geçerek emilir.

Klinik Bilgi

Mine içirisinde bulunan kristallerin asidik pH’da çözünmesi diş çürümesinin zeminini oluşturur; bu kristallerden bazılarının (ör. floropatit) çözünmeye karşı hidroksiapatitten daha dayanıklıdır. Mine ekıodermal kökenli hücreler aracılığıyla salgılanır, fakat dişin diğer yapılarının bir çoğu mezoderm ve ya nöral krista hücrelerinden köken alır. Organik mine matriksi kolajen fibrillerden oluşmamıştır, bunun yerine amelogenin ve enam elin adı verilen en az iki tip farklı protein içerir. Bu proteinlerin, minenin mineral yapı taşlarının birliktelikteki rolleri yoğun bir şekilde araştırılmaktadır. Mine, mine prizmaları adı verilen uzun sütun ya da çubuklardan oluşmuştur. Bunlar birbirlerine interprizmatik mine ile bağlanır. Hem interprizmatik mine hem de mine prizmaları hidroksiapatit kristallerinden oluşmuştur; yanlızca kristallerin yerleşim yönü birbirinden değişik özellikler göstermektedir. Her bir prizma mine tabakası kalınlığı doğrultusunda uzanır ve dalgalı bir yol izler. Prizmaların gruplar halinde düzenlenmesi minenin mekanik özellikleri açısından büyük önem taşır.

Mine matriksi ameloblastlar tarafından salgılanır .Bu uzun prizmatik hücreler nükleusun altındaki bölgede çok sayıda mitokondri içerirler. Nükleusun üzerinde iyi gelişmiş bir golgi kompleksi ve kaba endoplazma retikulumu bulunur. Her bir ameloblast Tomes uzantısı adı verilen apikal bir çıkıntıya sahiptir. Bu çıkıntılarda mine matriksinin oluştuğu proteinleri içeren çok sayıda salgı grandileri bulunur. Ameloblastlar mine sentezini tamamladıktan sonra koruyucu bir epitel oluştururlar ve diş sürmesine dek kuronu yüzeyini örterler. Bu koruyucu işlev bazı mine bozukluklarının önlenmesinde önemlidir.

Pulpa

Diş pulpası gevşek bir bağ dokusun danmeydana gelmiştir. Asıl elemanları odontoblastlar, fibroblastlar, ince kolajen fibriller ve glikozaminoglikan barındıran temel maddelerdir. Pulpa, sinir ve damardan zengin bir dokudur. Kan damarları ve miyelinli sinir lifleri uç delikten (apikal foramen) girer ve çok sayıda dallara ayrılır. Bazı sinir lifleri miyelin kılıflarını kaybeder ve kısa bir yol izleyerek elentin kanalları içine doğru uzanır. Pulpa lifleri dişte algınabilen tek duyu tipi olan ağrıya karşı duvarlıdır.

Periyodontiyum

Periyodontiyum dişin maksiller ve mandibuler kemik içinde yerleşmesine yardımcı olan yapılardır. Bu yapılar sement, periyodontal bağ, alveoler kemik ve diş eti (gingiva) olarak adlandırılır.

Sement

Bu doku kök dentininin yüzeyini örter ve yapısı kemiğe benzer ancak havers sistemi ve kan damarları yoktur. Kökün apikal bölgesinde daha kalındır ve osteosit görünümündeki sementositler içerir. Bu hücreler osteositler gibi lakünalar içinde barınırlar; fakat osteositlerin aksine sementositler birikirleriyle kanaliküller yoluyla bağlantı kurmazlar ve periodontal bağ yoluyla beslenirler. Sement, kemik dokusu gibi değişebilen bir yapıya sahiptir ve karşılaşılan dış etkenlere yeni doku yapımı ya da eski dokunun emilmesi şeklinde tepki gösterir. Sürekli sement yapımı ile dişlerin fizyolojik olarak uğradığı aşınma karşılanır ve diş kökleri ile kemiksi cepler arasında yakın bir ilişki sağlanır.

Klinik Bilgi

Sement kan damarları içermediği için kemiğe kıyasla daha düşük bir metabolik aktivite gösterir. Bu özelliği sayesinde, ortodontik girişimlerde dişler önemli kök kaybına yol açmaksızın hareket edebilir.

Periodontal Bağ

Periodontal bağ özel bir tip tıkız bağ dokusudur. Lifleri bir yandan dişin sementine ulaşıp onu kemiksi cebin duvarına yerleştirirken, öre yandan dişin bir miktar hareket etmesine müsade eder. Bu lifler çiğneme basınçlarını destekleyecek şekilde düzenlenmiştir. Böylece basıncın doğrudan kemiğe yansıması ve bunun yol açacağı madde kaybı önlenmiş olur. Periodontal ligamentin kolajeni olgunlaşmamış dokulardaki kolajene benzer özellikler taşır. Yüksek protein döngü oranına sahiptir (otoradyografiyle gösterilmiştir) ve çözülebilir kolajen içeriği yüksektir. Liflerin arasındaki boşluğu glikozaminogli kanlar doldurur.

Klinik Bilgi

Periodontal bağdaki bu yüksek kolajen yenilenme hızı yüzünden, protein ya da kolajen sentezini etkileyenler (örn. protein ya da C vitamini eksikliği-skorbüt) bu ligamentin görev kaybına neden olur. Bunun sonucu olarak dişler alveoler kemik içinde sallanır ve ileri vakalarda düşer. Peri odontal ligamentin bu esnekliği, bozuk duruştaki dişlerin ağız içindeki durumunu değiştirebilen ortodontik girişimlere izin vermesi bakımından önemlidir.

Alveoar Kemik

Alveoler kemik periodontal bağla çok yakın temas halindedir. Olgunlaşmamış kemik (primer kemik) tipindedir ve kolajen lifleri erişkin kemikteki gibi tipik lamellar biçimde düzenlenmemiştir. Periodontal ligamentin kolajen liflerinin çoğu demetler halinde düzenlenmiştir. Bu demetler alveoler kemik ve sement içine girerek bu iki yapı arasında bir köprü oluştururlar (Sharpey lifleri). Köklere en yakın konumdaki kemik bir cep oluşturur. Damarlar alveoler kemik içinden geçerler ve kök boyunca periodontal bağın içine uzanarak delici (perforan) damarları oluştururlar. Bazı damarlar ve sinirler kökün apikal foramenine ulaşarak pulpa içine girerler.

(Diş Eti) Gingiva

Diş eti, maksiller ve mandibular kemiklerin periostuna sıkı biçimde tutunmuş bir müköz zardır. Çok katlı yassı epitel ve çok sayıda bağ dokusu papillaları içeren lamina propriadan meydana gelir. Bu epitelin çoğunlukla özelleşmiş bir kısmı bağlantı epiteli olarak adlandırılır. Bağlantı epiteli kalın bir bazal laminaya benzeyen ve Gottlieb epitel bağlantısını oluşturan bir kütikül ile diş minesine bağlıdır. Mine ile epitel arasında kuronu çevreleyen ve diş eti oluğu adı verilen yaklaşık 3 mm’lik küçük bir çöküntü yer alır.

Klinik Bilgi

Klinik muayenede diş eti oluğunun ölçülen derinliği önemlidir ve periodontal hastalığa işaret edebilir.

YEMEK BORUSU (ÖZOFAGUS)

Gastrointestinal kanalın özofagus adını alan parçası müsküler bir borudur ve yiyecekleri ağızdan mideye ulaştırma görevini üstlenir. Keratinleşmemiş çok katlı yassı epitel ile örtülüdür. Genellikle, sindirim kanalının geri kalan bölümüyle aynı katmanları taşır. Submukozada mukus salgılayan minik bez toplulukları, özofagus bezleri vardır; bunların salgısı yiyeceklerin taşınmasına yardımcıdır ve mukozayı korumakla görevlidir. Mide yakınında olan kısmın lamina propriasında topluluklar şeklinde bulunan özofageal kardiya bezleri de mukus salgılar. Özofagusta bulunan distal uç kısmında müsküler tabaka yanlızca düz kas hücrelerinden oluşur, orta parça çizgili ve düz kas hücrelerinden oluşurken; proksimal uç ise yanlızca çizgili kas hücrelerinden oluşmaktadır. Yemek borusunun yanlızca periton boşluğundaki kısmı serozayla kaplıdır. geriye kalan kısmı gevşek bağ dokusu tabakasıyla örtülüdür. İsmi Adventisya olan bu tabaka çevre doku içine karışmaktadır.

MİDE

Mide, ince bağırsak gibi yiyecekleri sindiren ve hormon salgılayan hem dış salgı hem de iç salgı yapan bir organdır. Sindirim kanalının genişlemiş bir kısmıdır. Temel görevleri; ağızda başlayan karbonhidrat sindirimini devam ettirmek, mideye gelen besinlere asidik bir sıvı eklemek, bunları müskiller aktiviteyle viskoz bir kitle (kimus) haline dönüştürmek ve pepsin enzimi ile protein sindirimini başlatmaktır. Mide ayrıca lingual lipazın da yardımı ile trigliseridleri sindiren bir gastrik lipaz üretir. Makroskopik olarak 4 bölgeden oluşur: kardiya, fundus, korpus ve pilor. Bununla birlikte fundus ve korpus mikroskopik olarak aynı yapıda olduğundan histolojik olarak sadece 3 bölge ayırt edilebilir. Boş midenin mukoza ve submukozası ruga denen uzamına kıvrımlar oluşturur. Mide yiyecekle dolu olduğunda bu kıvrımlar yassılaşır.

Mukoza

Mide mukozasında, değişik uzunluklarda mideye ait çukurcuklar, gastrit çukurcukları meydana getiren bir yüzey epiteli bulunur. Midenin her bölgesi için farklı ve özel bir özellik gösteren (kardiyak, gastrik ve pilorik) dallanmış lübüler bezler mide çukurcuklarına açılır. Lamina propria gevşek bağ dokusundan meydana gelmiştir. Bünyesinde düz kas hücreleri ve lenfoid hücreler serpilmiş olarak bulunmaktadır. Mukoza, altındaki submukozadan bir düz kas tabakası olan muskularis mukoza ile ayrılır.Midenin lümene bakan yüzeyi küçük büyütme ile incelendiğinde, çok sayıda küçük halkamsı ya da ovoid epitel girintileri gözlenir. Bunlar mideye ait çukurcukların delikleridir. Yüzey ve çukurcuk hücrelerinin etrafındaki sıkı bağlantılar da aside karşı engelin bir parçasını oluşturur. Hidroklorik asit gibi pepsin, lipazlar (lingual ve gastrik) ve safranın da epitel örtüsüne yönelik yıkıcı endojen maddeler olarak düşünülmeleri gerekir.

Klinik Bilgi

Stres ve diğer psikosomatik etmenler; aspirin, nonsteroid anti-inflamatuvar ilaçlar ya da etanol gibi ağızdan alınan maddeler; yemeklerin yol açtığı hiperozmolarite; ve bazı mikroorganizmalar (ör. Helicobacter pylori) bu epitel tabakasını bozarak ülserasyona yol açabilir. Başlangıçta ülserasyon iyileşebilir, ya da lokal olarak yıkıcı maddelerin etkisiyle daha da şiddetlenerek başka mide ve duodenal ülserler oluşturur. Yeterli kan akımı midenin fizyolojik işlevini destekler. Bunun gibi bazı etmenler mide mukozanın yüzeysel hasarı hızla onarmasını sağlayarak savunma düzeneğinde çok önemli bir rol oynar. Yıkıcı ve koruyucu etkiler arasındaki dengede herhangi bir bozukluk patolojik değişikliklere yol açar. Örnek olarak aspirin ve etanol mukozal kan akımını kısmen azaltarak mukozaya zarar verir. Bazı antiinflamatuvar ilaçlar, müköz tabakanın alkalinizasyonu ve sonuçta koruyucu etki için çok önemli olan E tipi prostoglandinlerin üretimini baskılar.

Kardiya

Kardiya, özofagus ile mide arasındaki geçiş bölgesinde 1,5-3 cm genişliğinde dar, halkasal bir banttır. Mukozası, basit ya da dallanmış tübüler kardiyak bezler içerir. Bu bezlerin son kısınılan genellikle kıvrımlıdır ve geniş bir lümene sahiptir. Salgı yapan hücrelerin çoğu mukus ve lizozim (bakteri duvannı yıkan bir enzim) üretir, ancak arada hidroklorür salgılayan birkaç pariyetal hücre bulunabilir. Bu bezler yapı olarak, özofagusun son parçasındaki kardiyak bezlere benzer.

Taban ve Gövde (Fundus ve Korpus)

Fundus ve korpusun lamina propriası dallanmış, tübüler gastrik bezler (fundus bezleri) İle doludur. Bunların 3-7’si birlikte bir mide çukurcuğunun dibine açılır. Mide bezlerindeki epitel hücrelerinin dağılımı düzenli değildir. Bezlerin boyun parçasında kök, müköz boyun ve okzintik (pariyetal) hücreler; tabanında ise pariyetal, esas (zimojen) ve enteroendokrin hücreler bulunur.

Kök Hücreler

Kök hücreleri boyun kısmında birden çok sayıda bulunmamaktadır. Alçak ve prizmatik hücrelerdir. Oval nükleusları ise hücre bazaline yakındır. Müköz hücrelerinin olağan döngü süresinin uzunluğu 4-7 gündür. Kalan yavru hücreler ise bezlerin derin kısımlarına göç eder ve müköz boyun hücreleri ile pariyetal, esas ve enteroendokrin hücrelere farklılaşırlar. Bu hücreler yüzeydeki müköz hücrelerden çok daha yavaş yenilenirler.

Müköz Boyun Hücreleri

Müköz boyun hücreleri mide bezlerinin boyun parçalarındaki pariyetal hücreler arasında topluluklar şeklinde veya tek olarak bulunmaktadırlar. Bu hücrelerin müköz salgısı yüzeydeki müköz epitel hücrelerinin salgısından yüksek oranda farklıdır. Şekilleri düzensizdir; nükleusları hücre bazalinde bulunur ve uç yüzeye yakın salgı grandileri vardır.

Okzıntik (Pariyetal) Hücreler

Pariyetal hücreler, genel olarak mide bezlerinin üst yarısında konumlanır, tabanında ise oldukça seyrektir. Yuvarlak ya da piramidal hücrelerdir. Merkezi yerleşimli, yuvarlak tek nükleusları vardır ve sitoplazmaları çoğunlukla eozinofiliktir. Elektron mikroskop ile incelendiğinde, aktif olarak salgı yapan hücrenin en belirgin özellikleri çok fazla bulunan mitokondri (eozinofilik) ve apikal plazma membranının yaptığı derin sirküler girintilerdir (hücre içi kanalcıklar).

Esas (İmojen ) Hücreleri

Esas hücreler tübüler bezlerin alt kısımlarında çok daha fazla sayıda görülür. Protein sentezi görevini üstlenen ve salgılayan hücrelerin sahip olduğu tüm özelliklere sahiptir. Sitoplazma kaba endoplazma retikulumu yönünden çok zengin durumda olduğu İçin bazofiliktir. Sitoplazma içindeki granüllerde inaktif pepsinojen enzimi adı verilen bir enzim vardır. İnsanda gastrik sıvı içinde farklı yapıda 7 pepsin enzimi bulunur.

Enteroendokrin Hücreler

Enteroendokrin hücreler gastrik bezlerin tabanında bulunur. Mide fundusıında, 5-hidroksitriptamin (serotonin) önemli salgı ürünlerinden biridir.

Klinik Bilgi

Bu hücrelerden çıkan ve karsinoid adındaki tümörler serotonin çok fazla üretilmesi sebebine bağlı olarak klinik semptomlar vermektedir. Serotonin bağırsağa ait hareketleri artırır, fakat bu hormon düzeyindeki yükselme mukoza vazokonstriksiyonu ve hasarında etkilidir.

Pilor

Pilor (I.at. kapıcı) elerin gastrik çukurcuklara sahiptir ve bunların içine dallanmış, tübüler pilor bezleri açılır. Kardiyak bölgenin bezleriyle karşılaştırıldığında, pilor bezlerinin daha uzun çukurcukları ve daha kısa kıvrımlı salgılayıcı bölümleri bulunur. Gastrin, mide bezlerinin pariyetal hücrelerinden asit salgılanmasını uyarır ve mide mukozasında trofik etki gösterir.

Midenin Diğer Tabakaları

Submukoza, kan ve lenf damarları içeren tıkız bağ dokusundan meydana gelir. Bol miktarda lenfoid hücre, makrofaj ve mast hücresi bulunur. Muskularis, 3 ana yönde düzenlenmiş düz kas liflerinden meydana gelir. Dış tabaka uzamına, orta tabaka çevresel, iç tabaka çaprazdır. Filorda, orta tabaka oldukça kalınlaşarak pilor sfinkterini oluşturur. Mide ince bir seroza tabakası ile örtülüdür.

İNCE BAĞIRSAK

İnce bağırsak besin sindiriminin sonlandığı, metabolil emiliminin ve endokrin sekresyonun gerçekleştiği merkezdir. Sindirim olayı sindirim ürünlerinin epitel hücreleri tarafından emildiği ince bağırsakta tamamlanır. İnce bağırsak yaklaşık 5 m uzunluğundadır ve üç bölümden oluşur: 12 parmak barsağı (duodenum), jejunum ve ileum. Bu bölümlerin birçok ortak özellikleri bulunduğundan bir arada bahsedilecektir.

Müköz Membran

Çıplak gözle incelendiğinde ince karsağın iç yüzü çok sayıda kalıcı katlanmalar gösterir. Bunlara çevresel plikalar (Kerckring valileri) denir; mukoza ile submukozanın birlikte yaptığı çevresel, sarmal ya da yarımay şeklinde katlanmalardır. fllikalar en çok jejunumda gelişmiştir; bu yüzden jejunumun karakteristik bir yapısıdır. Duodenum ve ileumda da sıklıkla görülmesine karşın, önemli bir özellik oluşturmazlar. intestinal viluslar mukozanın (epitel arlı lamina propria) lümene doğru yaptığı 0.5-1.5 mm uzunluğunda çıkıntılardır. Bunlar duodenumda yaprak biçimindedir. İleuma doğru giderek parmaksı bir biçim alırlar. Viluslar arasında basit tübüler bezlerin küçük delikleri vardır. Bu bezlere intestinal bezler (ayrıca uygun olmayarak kriptalar da denir) ya da Lieberkühn bezleri denir. Vilusların epiteli, bezlerin epiceli ile devanı eder, intestinal bezlerde kök hücreler, bir miktar emici, abzorbtif hücre, goblet hücreleri, Paneth hücreleri ve enteroendokrin hücreler bulunur.

Emici hücreler, uzun prizmatik hücrelerdir. Her birinin bazal yarısında tek bir oval nükleus bulunur. Her hücrenin ucunda fırçamsı (çizgili) kenar adı verilen homojen bir tabaka vardır. Elektron mikroskopta bakıldığında, fırçamsı kenarın yoğun bir mikrovilus tabakasından meydana geldiği izlenir. Her mikrovilus uç sitoplazmanın yaklaşık 1 fim uzunluğunda ve 0.1 fim çapında silindirik bir çıkıntısıdır; aletin mikrofilamanlan ile diğer hücre iskeleti proteinlerinin oluşturduğu bir nüveyi saran hücre membranından meydana gelir. Emici hücre adı verilen hücrelerde yaklaşık olarak 3000 mikrovilus olduğu belirtilmiştir. Mukozanın 1 mm2’sinde bu yapıların sayısı neredeyse 200 milyonu bulur. Mikroviluslar bağırsak yüzeyi ile besinler arasında ilişki yüzeyini oldukça artırdıkları için önemli fizyolojik işleve sahiptir. filikalar bağırsak yüzeyini 3 kat, viluslar 10 kat ve mikroviluslar 20 kat artırır. Bu şekilde oluşumların hepsi bağırsak yüzeyinde 600 kat artış yakalar ve totalde tüm yüzey 200 m’ye ulaşır.

Prizmatik intestinal hücrelerin daha önemli bir işlevi ise sindirim bitince meydana çıkan metabolitlerin emilimini yapmaktır. Emici hücreler tarafından salgılanan disakkaridaz ve peptidazlar fırçamsı kenardaki mikroviluslara bağlanırlar. Bunlar disakkarit ve dipeplitleri hidrolize ederek sekonder aktif transport ile kolaylıkla emilebilen monosakkaritler ve amino asitlere dönüştürür. Lipit sindirimi başlıca pankreatik lipaz ve safranın etkisiyle olur. İnsanda lipit emiliminin çoğu duodenumcla ve jejunumun üst bölümünde gerçekleşir.

Klinik Bilgi

İnsanda sindirim bozukluklarıyla özellik kazanan bazı hastalıklarda disakkaridazların eksik olduğu gösterilmiştir. Bu enzim eksikliklerinin bazdan genetik kaynaklıdır. Enfeksiyonlar ya da beslenme bozukluklarına bağlı olarak ince bağırsak mukoza atrofisi gelişen hastalıklarda besinlerin emilimi büyük ölçüde engellenir ve malabzorbsiyon sendromu meydana gelir. Goblet hücreleri, emici hücrelerin arasına serpiştirilmiş şekilde barındırlır. Sayıları duodenumda daha az sayıdadır ve ileuma doğru giderek sayıları artar. Bu hücreler musin tipinde asit glikoproteinleri üretir. Bunlar sulu olup çapraz bağlantılar yaparak temel görevleri bağırsak yüzeyini kollamak ve kayganlaştırmak olan mukusu meydana getirirler.

Paneth hücreleri, ince bağırsak bezlerin bazal kısmında bulunmaktadırlar. Uç sitoplızmalarında salgı grandileri barındıran dış salgı hücrelerdir. İmmünositokimyasal teknikler kullanılarak yapılan incelemelerde, bu hücrelerin büyük eozinofilik salgı grandileri içinde bazı bakterilerin hücre duvarını eriten bir enzim olan lizozim barındırdığı fark edilmiştir. Lizozim antibakteriyel işleve sahiptir ve bağırsak florasının kontrol edilmesinde rol oynayabilir.

M (mikro katlantı) hücreleri, peyer plaklarındaki lenf foliküllerini örten özelleşmiş epitel hücreleridir. Bu hücrelerin özelliği çukurcukdan oluşturan çok sayıda bazal zar girintileri göstermesidir. M hücreleri endositozla antijenleri alırlar ve alttaki makrofajlara ve lenfoid hücrelere iletirler. Makrofajlar ve lenfositler daha sonra yabancı antijenlere karşı immünolojik yanıtların başladığı lenfoid sistemin diğer bölümlerine (lenf düğümlerine) göç ederler, intestinal immünolojik sistemde M hücrelerinin önemli bir yeri vardır. Bazal membran M hücrelerinin alt kısmında devamlılığını yitirir, bu sebeple lamina propria ile M hücreleri arasında geçişler daha kolay hale gelir. Mide-bağırsak kanalının oldukça geniş olan mukoza yüzeyi birçok potansiyel yayılan mikroorganizmayla karşılaşır. IgA sınıfı sekretuvar immünglobulinler savunmadaki ilk hattı oluşturur. Diğer bir koruyucu aygıt, hücrelerarası sıkı bağlantılardır. Bu bağlantılarla epitel hücreleri mikroorganizma girişine karşı bir engel konumuna gelir. Bunlara ek olarak asıl koruyucu bariyeri muhtemelen gastrointestinal kanalda mukoza ve submukozaya yerleşmiş antikor salgılayan plazma hücreleri, makrofajlar ve çok sayıdaki lenfositler oluşturmaktadır. Bu hücrelerin tümüne sindirim sistemi ile ilişkili lenfatik doku (gut-associated lymphatic tissue -GALT) denir.

Gastrointestinal (Mide-bağırsak) Kanalın Endokrin Hücreleri

Yukarıda bahsedilen hücrelere ek olarak, gastrointestinal kanal diffüz nöroendokrin sistem özelliklerini taşıyan yaygın hücreler içerir. Bu hücreler uyarıldıklarında salgı ürünleri ekzositoz yoluyla salınır. Ardından bu hormonlar parakrin (lokal) ve endokrin (kan yolu ile) etkiler gösterir. Sindirim kanalının polipeptid salgılayan hücreleri iki tiptir: açık tip hücrenin uç kısmında mikroviluslar vardır ve organın lümeniyle temas halindedir; kapalı tip hücrenin uç kısmı diğer epitel hücreleri ile örtülüdür. İnce bağırsakta açık tip endokrin hücreler komşu emici hücrelerden daha ince bir görünümdedir; uç yüzeyinde düzensiz mikroviluslar, sitoplazmada küçük salgı grandileri bulunur. Sindirim kanalındaki kimyasal içeriğin açık tip hücrelerin mikroviluslarını etkileyebileceği ve böylece hücre salgısında bir artışa yol açabileceği ileri sürülmüştür.

Lamina Propria-Seroza

İnce barsağın lamina propriası kan ve lenf damarları, sinir lifleri ve düz kas hücreleri barındıran gevşek bağ dokusundan oluşur. Lamina propria, ince bağırsak viluslarının içine kan ve lenf damarları, sinirler, bağ dokusu ve düz kas hücreleriyle birlikte girer. Düz kas hücreleri, vilusların emilim için gerekli olan hareketleri sağlamakla görevlidir. Muskularis mukoza önemli bir göreve sahip değildir. Submukoza duodenumun ilk bölümlerinde, intestinal bezlerin içine açılan dallanmış kıvrımlı tübüler bez grupları içerir. Bunlara duodenal bezler (ya da Brunner bezleri) denir. Bu bezlerin hücreleri müköz tipte ve salgıları alkali (pH 8.1-9.3) özelliktedir. Bu salgı duodenumun müköz zarını asit mide sıvının etkilerine karşı korur ve ince bağırsak içeriğini pankreatik enzimin etkisi için optimum pH’ya getirir.

İnce barsağın lamina propria ve submukozası Peyer plakları ismiyle ve sindirim sistemi ile ilgili lenfatik dokunun büyük bir bölümünü meydana getiren lenf nodülü toplulukları içerir. Her plak yaklaşık 10-200 nodülden meydana gelir ve ince barsağın antimezenterik bölümünde çıplak gözle oval bir alan olarak görüntülenebilir. İnsanda sayısı yaklaşık 30 kadar plak vardır ve büyü bir kısmı ileumda bulunur. Lüminal yüzeyden bakıldığında her Peyer plağı vilussuz kubbe biçimli bir alan gibi görülür. Bunların yüzey epiteli emilim hücreleri yerine M hücrelerinden oluşmaktadır. İnce bağırsaklarda muskularis iyi gelişmiştir ve içte çevresel, dışta longitu uzamına dinal tabakalardan oluşur. Histolojik kesitlerde bu tabakalardaki düz kasların enine ya da uzamına görünümü kesit yüzeyinin açısına göre değişir.

Damarlar ve Sinirler

İnce barsağı besleyen ve emilmiş sindirim çıktılarını transfer eden kan damarları, muskularisi geçip submukozada geniş bir pleksus meydana getirir. Submukozadan başlayıp sırasıyla muskularis mukoza, lamina propria ve vilus içine doğru ilerler ve dağılır. Her vilus büyüklüğüne göre bir ya da daha çok kollara ayrılır ve vilus epitelinin hemen altında bir kapiler ağ oluşur. Vilusların uçlarında, bu kapilerlerden çıkan bir ya da daha fazla sayıda venül karşı yönde seyreder ve submukozal pleksusun venlerine ulaşır. İnce barsağın lenf damarları vilusların hemen orta kısmında kör tüp şeklinde başlar. Bu kapilerler (laktealler) kan kapilerlerinden daha geniş olmasına karşın gözlenmesi zordur, çünkü duvarları birbirine o kadar yakın bir konumda bulunur ki adeta büzüşmüş gibi görünür. Laktealler muskularis mukozanın üzerindeki lamina propriaya doğru seyreder ve burada bir pleksus oluşturur. Buradan submukozaya geçerek lenf nodüllerini kuşatır. Laktealler defalarca anastomoz yapar ve kan damarları ile birlikte ince barsağı terk ederler. Laktealler özellikle lipitlerin emilimi açısından önemlidir, çünkü bu düzeyde uzun prizmatik hücreler tarafından üretilen lipoproteinler kolaylıkla kan dolaşımına giremez.İnce bağırsak görevi için önemli olan başka bir olay viluslarm döngüsel hareketidir. Bu hareket muskularis mukoza ile villusun ucu arasında vertikal olarak seyreden düz kas hücrelerinin kasılması sonucu gelişir. Bu kasılmalar dakikada birkaç kez gerçekleşir. Bu tekrarlayan kasılmalar ile viluslar üzerinde pompalayın bir etki oluşur ve lenf mezenterik lenfatiklere doğru itilir.

İnce bağırsakların sinir desteği bir intrensek ve bir de ekstrensek sinir desteği unsurları ile sağlanır. İntrensek unsur, muskularisin dış uzamına ve İç halka şeklinde tabakaları arasındaki miyenterik (Auerbach) sinir pleksusunu ve subnuıkozadaki submukozal (Meissner) pleksusu oluşturan nöron gruplarını içerir. Pleksuslar, epitel tabakasının yakınında ve düz kas tabakası içinde bulunan sinir sonlanmalarından bağırsak içeriğinin bileşimine (kemoreseptörler) ve bağırsak duvarının genişleme derecesine (mekanoreseptör) ilişkin bilgileri alan bazı duysal nöronlar içerir. Diğer sinir hücreleri effektörlerdir; kas tabakalarını ve hormon salgılayan hücreleri sinirlendirir. Bu pleksuslar tarafından oluşturulan dış kaynaklı sinirlenmenin hiç bulunmaması durumunda meydana gelen ince bağırsak kasılmalarından sorumludur. Dış kaynaklı sinirlenme ince bağırsak düz kas aktivitesini uyaran parasempatik kolinerjik sinir lifleri ve ince bağırsak kasılmalarından düz kas aktivitesini azaltan sempatik adrenerjik sinir lifleri tarafından oluşturulur.

KALIN BAĞIRSAK

Kalın bağırsak mukozası distal (rektal) kısmı hariç katlanma göstermez. İnce bağırsak bezleri uzundur ve bunlarda çok sayıda goblet hücresi ve emici hücre ile az sayıda enteroendokrin hücre bulunur. Emici hücreler prizmatiktir ve kısa, düzensiz mikroviluslara sahiptir. Bu organ başlıca fonksiyonları olan su emilimi, dışkı oluşturulması ve mukus üretimi için çok uygun bir yapıya sahiptir. Mukus oldukça sulu bir jeldir ve sadece bağırsak yüzeyini kayganlaştırmakla kalmaz, bakteri ve partiküllerin üzerini de örter. Epitel hücrelerinin bazal yüzünden sodyumun aktif geçişini takiben su pasif olarak emilir.

Lamina propriada bol miktarda bulunan lenfoid hücreler ve nodüller çoğunlukla submukozanın içine dek uzanır. Lenfoid dokunun oldukça fazla olması kalın bağırsakta aşırı derecede yüksek bir bakteri popülasyonu bulunmasına bağlıdır. Muskularis tabakası longitudinal ve sirküler düz kas demetlerinden oluşur. İnce bağırsaktan farklı olarak dış longitudinal tabaka tenya koli denilen üç adet kalın uzunlamasına bant halindedir. Kolonun intraperitoneal kısımlarındaki seröz tabakada apandiks epiploika denen yağ dokusundan oluşmuş küçük asılı uzantılar bulunur. Anal kısımda, müköz membran rektal Morgagni sütunları adı verilen bir sıra uzunlamasına katlanma gösterir. Anüsün yaklaşık 2 cm yukarısında uzunlamasına mukozasının yerini çok katlı yassı epitel alır. Bu bölgenin lamina propriasmda büyük venlerin oluşturduğu bir pleksus bulunur. Bu venler aşırı derecede genişleyip variköz bir hal aldığında hemoroidler oluşur.

Gastrointestinal Kanalda Hücre Yenilenmesi

Tüm mide-bağırsak kanalının epitel hücreleri sürekli olarak dökülmekte ve kök hücrelerin mitozuyla oluşan hücreler tarafından yemlenmektedir. Bu kök hücreler, özofagus epitelinin bazal tabakasında, mide bezlerinin boyun bölgesinde, ince bağırsak bezlerinin alt yarısında ve kalın bağırsak kriptalarının alt 1/3’ünde yerleşmiştir. Hücreler bu yenilenici bölgelerden olgunlaşma alanına doğru hareket ederler. Bu alanda yapısal ve enzimatik olgunlaşma sonucunda işlevsel hücre topluluğu oluştururlar. İnce bağırsaktaki vilusların ucunda, hücreler apoptoza uğrayarak ölürler.

Klinik Bilgi

Bu yüksek yenilenme hızı, kanser tedavisinde olduğu gibi antimitotik ilaçların verilmesi ile bağırsakların hemen etkilenmesinin nedenini açıklamaktadır. Epitel hücreleri viluslann tepesinden dökülmeye devam eder, ancak bu ilaçlar hücre yenilenmesini baskılar. İnce bağırsak bezlerindeki Paneth hücrelerinin yenilenmesi çok yavaştır; bu hücrelerin yaşama süresi yaklaşık 30 gündür.

APENDİKS

Apendiks, çekumun oluşturduğu bir keseleşmedir (evajinasyon). Duvarında bol miktarda lenf nodülü bulunduğu için nispeten küçük, dar ve düzensiz bir lümene sahiptir. Genel yapısı kalın barsağa benzemesine karşın daha az sayıda ve daha kısa ince bağırsak bezleri içerir, tenya koli bulunmaz.

Klinik Bilgi

Apandiks kör bir şekilde sonlandığı için, içeriği çabuk yenilenemez ve sıklıkla yangı gelişir (apandisit). Bu yangı ilerleyip apandiksin yıkımına yol açabilir ve sonuçta periton boşluğunda enfeksiyon meydana gelir.

Klinik Bilgi

Sindirim sisteminin kötü huylu tümörlerinin yaklaşık % 90-95’i ince bağırsak ya da mide epitel hücrelerinden köken alır. Kalın barsağın kötü huylu tümörleri hemen hemen daima bez epitelinden köken alır (adenokarsinomlar) ve Amerika Birleşik Devletlerinde, kansere bağlı ölümlerinin ikinci en sık nedenini oluşturur. Özellikle kötü huylu hücreler tarafından üretilen karsinoembriyonik antijen gibi bazı proteinler kanser tanısında çok önemlidir.

1 Beğeni

Sindirim sisteminin en önemli organı midedir. Mide, kasılıp gevşeme hareketleri yaparak besinleri mekanik olarak sindirmektedir. Bu yöntemle bulamaç haline getirilen besinler daha sonra kimyasal sindirime uğrarlar. Mide özsuyu içinde bulunan mide asidi ve bazı enzimler kimyasal sindirimi gerçekleştirir. Midede sadece proteinlerin kimyasal sindirimi gerçekleştirilmektedir.

Gastroözofageal reflü genel olarak görülen sindirim sistemi hastalığıdır. Özellikle çocuk ve yetişkin hastalıklarda hızla artmaktadır. Mide yanması, yemeklerden 30-60 dk sonra ağıza ekşi su gelmesi gibi belirtileri vardır.